Ortaya karışık: Hava hızı, yer hızı, stall, hız vektörü, krab, yan rüzgar vs vs.

Madem konusu açıldı aklımdayken sorayım. Ne zaman nerede okudum hatırlamıyorum ama kaldırma kuvveti üretme konusunda kanadın alt yüzeyi değil de üst yüzeyi daha etkili gibi bir bilgi kalmış aklımda.

Hatta savaş uçakları, ihalar vb. kanatta yük taşıyan uçaklar da bu sebeple yükleri kanadın üstüne değilde altına bağlıyorlar gibi bir şeydi okuduğum. Ve sanırım üstten kanatlı uçaklarda kanat alanı hesaplarken tüm kanat ve gövde kesiti dahil hesaplanırken bu sebepten dolayı alttan kanatlı uçaklarda gövde kesiti çıkarılıyor diye hatırlıyorum.

Bu bilgilerin aslı astarı var mı? Yoksa bilinç altım bana oyun mu oynuyor?:evil:
Mühendis olmayan birinin izahını yapayım ben. Bunlara kalırsak uçaklarımız havalanamaz.

Kanadı, üzerinden akan hava akımına yapışan bir cisim olarak hayal edersek birçok şey aydınlanır. Üstten akan havadan kopmaması lazım. Vantuz gibi düşünün. Vantuzu bir kenarından ayırırsak hemen ayrılır ya. Stall da o hesap işte.
 
Akışkan Dinamiği dersini A ile geçmiş biri olarak hostes ablanın en doğru açıklamayı yaptığını söyleyebilirim :D

Yelkende rüzgar altı tüye daha önem veririz, yani kanadın üstünden akan akışın düzgün olması daha kritiktir. Maksimum orsa performansı için rüzgar üstü hücum kenarına yakın tüyün 45 derece yukarı baktığı ve rüzgaraltı tüyün paralel olduğu durum bizim için limit performans noktasıdır. Ayrıca yelkene twist yani washout vererek stall durumunun yelkenin tepesinde değil önce orta-alt bölümde olmasını sağlarız. Bunda farklı sebep ve sonuçlar da var, oralara girmiyorum.
Özetle evet kanat üstündeki akış daha önemli diyebiliriz.

Meraklısına araştırmalık bir konu. Coanda Etkisi. Hostes ablanın bahsettiği büyü belki de budur, kim bilir :) Navier-Stokes hikayedir belki de. :p değil tabi de, occam's razor prensibine göre en doğru açıklamayı hostes abla yapmış diyebiliriz de.

Evren abinin bahsettiği high speed stall örneği çok güzel olmuş. Bu örnek esas olanın hücum açısı olduğunu ve hız ne olursa olsun kanadın üstündeki akış ayrılma noktası öne kayıp kritik noktaya ulaştığında stall olacağının güzel bir örneği. Evren abi o pozisyonda gaz açsaydı ve daha çok elevatör çekseydi muhtemelen accelerated stall spin'e girecekti ve gazı kapatıp stall recovery deneseydi bile bundan çıkamayacaktı. Ben denedim, cessna 172 ile çıkamadım :)
Occam's razor prensibine göre olabilecek en doğru açıklama yine Sümer abiden geldi.:D


Mühendis olmayan birinin izahını yapayım ben. Bunlara kalırsak uçaklarımız havalanamaz.

Kanadı, üzerinden akan hava akımına yapışan bir cisim olarak hayal edersek birçok şey aydınlanır. Üstten akan havadan kopmaması lazım. Vantuz gibi düşünün. Vantuzu bir kenarından ayırırsak hemen ayrılır ya. Stall da o hesap işte.
Coanda etkisini video animasyon falan olmadan somutlaştırmak ancak bu kadar mümkün olabilirmiş abi. :saygilar: Tüm bu yazılanlardan sonra artık bir çok şey kafamda daha net yerlere yerleşti. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum:saygilar:
 
Vize geçti Ömer Bey, final Ağustosun en sıcak gününde yapılacak... finale kadar şuna çok iyi çalışın derim, kesin çıkacak:

Bu RESMİ görmek için izniniz yok. Giriş yap veya üye ol

Olur! Ama, bir de pertavsız rica edeyim...??

Şaka bir yana, oturup tekrar okudum. ? Üşenmeyip yazanların ellerine, kalemine sağlık. Lakin, bu sefer de aklıma roket falan gibi şeyler takıldı. Kanat falan yok, nasıl uçuyor? Yoksa uçmuyor mu? (Ortalığı biraz daha kızıştırayım :laugh:)
 
Ben daha guzelini soyleyim; doner kanat ☺ +-12 derece ayarliyorsunuz, sabit devir, stall yok, dert tasa yok ??
+ 20 derece ayarla bakayım stall var mı yok mu! Yahu o tepede dönen şeylerin birer kanat olduğunu da mı bilmiyorsun kardeşim. :p
 
+ 20 derece ayarla bakayım stall var mı yok mu! Yahu o tepede dönen şeylerin birer kanat olduğunu da mı bilmiyorsun kardeşim. :p

Iste 12 derece abim onlarin hakki. Oyle yaziyor helikoptercinin kutsal yazitlarinda. Cok da sorgulamayiz biz, 12 diyorsa 12’dir ?

Bu arada saka bir yana, helici olsam da cok sey ogrendim bu konudan. Ellerinize saglik ☺️
 
Bunun farklı bir boyutu daha var, dimdik yere doğru başüstü dalan bir uçak hayal edin. Çoğu insan bu uçağın stall olamayacağını düşünür, zaten dimdik aşağı iniyor ne stallu yahu... Ama yukarda Sümer abinin bahsettiği gibi stall olayı aslında uçağın posizyonu ve hızından bağımsız bir olgudur ve sadece "hücum açısına" bağlı bir olaydır. Kritik hücum açısını geçersek uçak başaşağı bile olsa stall olur, bu kadar basit.
Bu ilginç durumdan, dolaylı bir şekilde de olsa haberdardım; lakin bir türlü kafamda bir mantığa oturtamamıştım. Yüksek hızlı bir pike esnasında başıma gelirse ne yapılabileceği konusunda ise hiçbir fikrim yoktu. O açıdan harika bir bilgi oldu. Sarven Bey'e de, size de, bu önemli konuyu :saygilar:açan Hoca'ya da teşekkürler:saygilar:
Konuyu nereden biliyordum? Ju-87 "Stuka" dan... Adı üstünde "Sturzkampfflugzeug"; yani "dalış avcı-bombardıman uçağı". Bu çirkin ördek yavrusu, yer hedeflerine, yüksek irtifadan, -zamanına göre- çok büyük hızlarda pike yapmak üzere tasarlanmış bir uçak (90 derece ve civarında dikey dalışlar). Bu şiddetli ve ani dalıştan çıkmakta zorlandıklarını, ve bu sorunu gidermek üzere özel bir takım tasarım özelliklerine sahip olduklarını okumuştum. Öyle ki pilotun hareketlerine ek olarak; uçağın gerçekleştirdiği bir takım otonom refleksler geliştirildiğini duymuştum. Şimdi daha iyi anlıyorum ki; bu bahsi geçen "yüksek hız stall" durumundan kaynaklı imiş...
 
Iste 12 derece abim onlarin hakki. Oyle yaziyor helikoptercinin kutsal yazitlarinda. Cok da sorgulamayiz biz, 12 diyorsa 12’dir ?

Bu arada saka bir yana, helici olsam da cok sey ogrendim bu konudan. Ellerinize saglik ☺
Aslında eğer helikopter öne ve aşağı doğru hareket ediyor ama burnu ufuk hattında ise ve paller de 12 derecedeyse efektif hava akımının yönü nedeniyle öne hareket eden pal stall olur. :)
 
Bu ilginç durumdan, dolaylı bir şekilde de olsa haberdardım; lakin bir türlü kafamda bir mantığa oturtamamıştım. Yüksek hızlı bir pike esnasında başıma gelirse ne yapılabileceği konusunda ise hiçbir fikrim yoktu. O açıdan harika bir bilgi oldu. Sarven Bey'e de, size de, bu önemli konuyu :saygilar:açan Hoca'ya da teşekkürler:saygilar:
Konuyu nereden biliyordum? Ju-87 "Stuka" dan... Adı üstünde "Sturzkampfflugzeug"; yani "dalış avcı-bombardıman uçağı". Bu çirkin ördek yavrusu, yer hedeflerine, yüksek irtifadan, -zamanına göre- çok büyük hızlarda pike yapmak üzere tasarlanmış bir uçak (90 derece ve civarında dikey dalışlar). Bu şiddetli ve ani dalıştan çıkmakta zorlandıklarını, ve bu sorunu gidermek üzere özel bir takım tasarım özelliklerine sahip olduklarını okumuştum. Öyle ki pilotun hareketlerine ek olarak; uçağın gerçekleştirdiği bir takım otonom refleksler geliştirildiğini duymuştum. Şimdi daha iyi anlıyorum ki; bu bahsi geçen "yüksek hız stall" durumundan kaynaklı imiş...
Bildiğim kadarıyla Stuka pilotları o dalış sırasında çektikleri negatif G sonucu bayılıyorlarmış.
 
Bildiğim kadarıyla Stuka pilotları o dalış sırasında çektikleri negatif G sonucu bayılıyorlarmış.
Bunu ben de duymuştum. Aslında makul görünüyor. Çok yüksek G, basınç elbiseleri yeni yeni geliştiriliyor, pilotların bu gibi G seviyelerine alışmak için kullanabilecekleri similasyon ortamları henüz yok... İlk test pilotu da dahil olmak üzere, Stuka dalışından çıkamayan çok sayıda pilot olduğu da bir gerçek:(
 
Aslında eğer helikopter öne ve aşağı doğru hareket ediyor ama burnu ufuk hattında ise ve paller de 12 derecedeyse efektif hava akımının yönü nedeniyle öne hareket eden pal stall olur. :)

Abi beyin yakan senaryo bu ? one hareket eden pal soldan gelip one giden pal, bunun stall olmasi 90 derece sonrasini etkiler, yani burun asagi basar, yani bir sekilde otomatikman stall’dan cikar dogru anladiysam konuyu.

Diger yandan, overspeed dedigimiz manevranin sonucunda ortaya cikan muazzam sesin kaynagini acikliyor olabilirsin abi, ki bu bizim camiada henuz netlesmemis bir seydir. Bunu bi dusuneyim.
 
Konuyu nereden biliyordum? Ju-87 "Stuka" dan... Adı üstünde "Sturzkampfflugzeug"; yani "dalış avcı-bombardıman uçağı". Bu çirkin ördek yavrusu, yer hedeflerine, yüksek irtifadan, -zamanına göre- çok büyük hızlarda pike yapmak üzere tasarlanmış bir uçak (90 derece ve civarında dikey dalışlar). Bu şiddetli ve ani dalıştan çıkmakta zorlandıklarını, ve bu sorunu gidermek üzere özel bir takım tasarım özelliklerine sahip olduklarını okumuştum. Öyle ki pilotun hareketlerine ek olarak; uçağın gerçekleştirdiği bir takım otonom refleksler geliştirildiğini duymuştum. Şimdi daha iyi anlıyorum ki; bu bahsi geçen "yüksek hız stall" durumundan kaynaklı imiş...

Stuka pek de yakınen bilip tanıdığım bir uçak değil aslında. 1998 yılında 1 tane 1/24 ölçek maketini yapmışlığım dışında fazla haşır neşirliğim yok, amma velakin şimbi bu konu üzerine biraz daha detay bir araştırmaya girince ağzımın açık kaldığı bilgilere ulaştım.

Mesela Stuka'larda dalış sırasında pilotun devreye aldığı bir "kontrol sınırlayıcısı" gibisinden birşey varmış. Bir nevi dual rate yani :) Pilot dalışa geçmeden önce bu zımbırtıyı aktive ediyormuş, yani "low rate" konumuna alıyor. Niye olabilir böyle birşey diye düşündüğümüzde ya daha hassas nişan alabilmek için olabilir ya da belki de dalıştan çıkış sırasında elevatörü fazla çekip yüksek hız stalluna sokmasına engel olmak için olabilir.

Öte yandan yine büyük hayretler içerisinde okudum ki stukalarda dalış, bomba bırakma ve dalıştan çıkış sistemi hayli otomatikleştirilmişbir haldeymiş. Misal dalış başlayınca dalış frenleri otomatik olarak devreye girip uçağın hızını 500-600 km/s bandında sabitliyormuş. Bomba bırakmak için ideal yüksekliğe gelindiğinde altimetre ışıklı bir uyarı ile pilota bildirimde bulunuyormuş. Bomba bırakma sonrasında da pilot levye üzerindeki bir düğmeye basarak "otomatik dalıştan çıkma sistemini" devreye sokuyormuş. Bu sistem de yaklaşık 6G lik bir çekiş ile uçağı dalıştan çıkartıyormuş, burun ufkun üzerine çıktığında da devre dışı kalıp kontrolü tekrar pilota veriyormuş. Tabii ki tüm bunlar eğer yüksek G kuvvetleri nedeniyle pilot bayılırsa uçağı ve pilotu kurtarabilmek için geliştirilmiş sistemler. Hatta öyle ki dalışın başında devreye giren bir güvenlik sistemi eğer dalış sırasında pilot bayılır ve otomatik sistemi devreye alan düğmeye basamasa bile belli bir yükseklikte tamamen otomatik olarak devreye girip uçağı dalıştan çıkartan bir ikincil emniyet mekanizması bile var imiş... breh breh breh...

Tabi bazı pilotlar bu sistemden pek haz etmiyor, hatta tamamen devre dışı bıraktıkları bile oluyormuş. Gerekçe, bu otomatik dalış sisteminin düşmana uçağın nereye ne şekilde gideceğini kolay bir şekilde tahmin etme şansı vermesi böylece uçağı da yerden açılan uçaksavar ateşine karşı daha savunmasız bırakması. Bence gayet geçerli bir gerekçe :)


Bunu ben de duymuştum. Aslında makul görünüyor. Çok yüksek G, basınç elbiseleri yeni yeni geliştiriliyor, pilotların bu gibi G seviyelerine alışmak için kullanabilecekleri similasyon ortamları henüz yok... İlk test pilotu da dahil olmak üzere, Stuka dalışından çıkamayan çok sayıda pilot olduğu da bir gerçek:(


Bu "dive-bombing" olayı o dönemde Alamanlarda bir nevi takıntı halindeydi malum, haliyle adamlar bu konuda çok ciddi araştırma/geliştirme yapmışlar. Taktikler teknikler bir yana bu olayın pilotlar üzerindeki etkileri, yani basitçe G kuvvetinin fizyolojik etkileri üzerinde çok ciddi çalışmalar yapmışlar. Kokpitin basınçlandırmasından özel kıyafetlere ve açılı koltuklara kadar pek çok gelişmeyi stukalara uygulamışlar ve sonuçta da pilotların üçte ikisinin 8-9G bandındaki ivmelere 3 ila 5 saniyeboyunca hiçbir görsel kayba uğramadan dayanabildiklerini göstermişler. O zaman için müthiş bir teknolojik gelişme bu. Savaşın sonunda Junkers tesislerini ele geçirenAmerikan ordusu orada buldukları bu teknoloji ve araştırma sonuçlarıyla bir nevi "dumura" uğramışlar :)

Savaş sırasında ele geçirilen bir stukayı inceleme amaçlı uçuran bir İngiliz pilotu Stuka için "Gerçek anlamda dimdik dalışa sokabildiğiniz tek dalış-bombardıman uçağıdır. Diğer uçaklarla en fazla 60 derecelik bir açıyla dalabilirken, stukada her şey otomatik olduğu için dimdik, 90 derece ile dalış yapabilirsiniz." demiş.



Şimdi stuka hakkındaki tüm bu wikibilgilerini bir kenara bırakıp konumuza yani yüksek hız stallunageri dönersek, gerçek uçaklarda bu tür dalışlardan çıkamamanın sebepleri sadece yüksek hız stallu değildi başka faktörler de vardır, hatta daha ön plandadır. En başta fizyolojik etkenler gelir, malum uçağı bir insan kullanıyor, G kuvvetlerinden etkileniyor, oksijensizlikten etkileniyor ve "hulk" a dönüşmediği sürece de sınırlı bir kas gücü var ve uçak tamamen kas gücüyle çalışıyor. 2. dünya savaşıboyunca pek çok avcı uçağı ya kaçarken ya da kovalarken dik açılı dalışlara girip bazen o dalışlardan hiç çıkamamış bazen de ucu ucuna, ağaçların tepesindeki dalları kanat hücum kenarlarına süs niyetine takacak kadar payla kurtulmuş. Bunda da çoğu zaman ana etken pilotun gücünün elevatörü yeterince çekmeye yetmemesinden kaynaklanmakta. Zira hız arttıkça kontrol yüzeyleri üzerindeki kuvvetler de artıyor, pilotun bu kuvvetleri kas gücüyle yenmesi gerekiyor. Dahası, uçak hızlandıkça "compressibility" denilen olay ortaya çıkıyor ve normalde, daha düşük hızlarda sıkışabilir olan hava belli hızlardan itibaren daha bir "sıvı" gibi davranarak sanki kontrol yüzeyleri vidayla sabitlenmiş gibisine çakılı kalmasına neden oluyor. Böyle bir durumda zaten pilot elevatörü milim bile oynatamadığı için yüksek hız stallu diye bir şey sözkonusu bile olamıyor. Alaman uçaklarının çoğunda tüm yatay stabbelli bir miktar hareket edebildiği için Alman pilotları bu gibi durumlarda elevatör çekerek değil ama tüm stabın açısını değiştirerek kurtarabildiklerini farketmişler. Savaş sırasında ve sonrasında Amerikalılar da bu yeni karşılaştıkları kavramı derinlemesine incelemeye almışlar, bilimsel olarak nedenini niçinini çözdükleri zaman görmüşler ki bunla baş etmenin yolu konvansiyonel stab+elevatör tarzı kontrol yüzeyleri yerine komple ve tek parça olarak hareket eden kontrol yüzeyleri kullanmak gerekiyor (Aynı alamanların uçaklarının stablarının trimlerinin değiştirilmesinin durumu kurtarması gibi). Bugün ses hızı ve üzerinde uçak uçakların kuyruk kontrol yüzeylerine baktığımızda tüm yüzeyin hareket ettiğini görüyoruz, bir gerekçe işte bu etken.



Bildiğim kadarıyla Stuka pilotları o dalış sırasında çektikleri negatif G sonucu bayılıyorlarmış.

Negatif G mi? Pozitif olmasın abim o? Negatif G bayıltmaz, önce daha bir ayıltır sonra direk beyin kanamasından öldürür :D
 
Stuka pek de yakınen bilip tanıdığım bir uçak değil aslında. 1998 yılında 1 tane 1/24 ölçek maketini yapmışlığım dışında fazla haşır neşirliğim yok, amma velakin şimbi bu konu üzerine biraz daha detay bir araştırmaya girince ağzımın açık kaldığı bilgilere ulaştım.

Mesela Stuka'larda dalış sırasında pilotun devreye aldığı bir "kontrol sınırlayıcısı" gibisinden birşey varmış. Bir nevi dual rate yani :) Pilot dalışa geçmeden önce bu zımbırtıyı aktive ediyormuş, yani "low rate" konumuna alıyor. Niye olabilir böyle birşey diye düşündüğümüzde ya daha hassas nişan alabilmek için olabilir ya da belki de dalıştan çıkış sırasında elevatörü fazla çekip yüksek hız stalluna sokmasına engel olmak için olabilir.

Öte yandan yine büyük hayretler içerisinde okudum ki stukalarda dalış, bomba bırakma ve dalıştan çıkış sistemi hayli otomatikleştirilmişbir haldeymiş. Misal dalış başlayınca dalış frenleri otomatik olarak devreye girip uçağın hızını 500-600 km/s bandında sabitliyormuş. Bomba bırakmak için ideal yüksekliğe gelindiğinde altimetre ışıklı bir uyarı ile pilota bildirimde bulunuyormuş. Bomba bırakma sonrasında da pilot levye üzerindeki bir düğmeye basarak "otomatik dalıştan çıkma sistemini" devreye sokuyormuş. Bu sistem de yaklaşık 6G lik bir çekiş ile uçağı dalıştan çıkartıyormuş, burun ufkun üzerine çıktığında da devre dışı kalıp kontrolü tekrar pilota veriyormuş. Tabii ki tüm bunlar eğer yüksek G kuvvetleri nedeniyle pilot bayılırsa uçağı ve pilotu kurtarabilmek için geliştirilmiş sistemler. Hatta öyle ki dalışın başında devreye giren bir güvenlik sistemi eğer dalış sırasında pilot bayılır ve otomatik sistemi devreye alan düğmeye basamasa bile belli bir yükseklikte tamamen otomatik olarak devreye girip uçağı dalıştan çıkartan bir ikincil emniyet mekanizması bile var imiş... breh breh breh...

Tabi bazı pilotlar bu sistemden pek haz etmiyor, hatta tamamen devre dışı bıraktıkları bile oluyormuş. Gerekçe, bu otomatik dalış sisteminin düşmana uçağın nereye ne şekilde gideceğini kolay bir şekilde tahmin etme şansı vermesi böylece uçağı da yerden açılan uçaksavar ateşine karşı daha savunmasız bırakması. Bence gayet geçerli bir gerekçe :)





Bu "dive-bombing" olayı o dönemde Alamanlarda bir nevi takıntı halindeydi malum, haliyle adamlar bu konuda çok ciddi araştırma/geliştirme yapmışlar. Taktikler teknikler bir yana bu olayın pilotlar üzerindeki etkileri, yani basitçe G kuvvetinin fizyolojik etkileri üzerinde çok ciddi çalışmalar yapmışlar. Kokpitin basınçlandırmasından özel kıyafetlere ve açılı koltuklara kadar pek çok gelişmeyi stukalara uygulamışlar ve sonuçta da pilotların üçte ikisinin 8-9G bandındaki ivmelere 3 ila 5 saniyeboyunca hiçbir görsel kayba uğramadan dayanabildiklerini göstermişler. O zaman için müthiş bir teknolojik gelişme bu. Savaşın sonunda Junkers tesislerini ele geçirenAmerikan ordusu orada buldukları bu teknoloji ve araştırma sonuçlarıyla bir nevi "dumura" uğramışlar :)

Savaş sırasında ele geçirilen bir stukayı inceleme amaçlı uçuran bir İngiliz pilotu Stuka için "Gerçek anlamda dimdik dalışa sokabildiğiniz tek dalış-bombardıman uçağıdır. Diğer uçaklarla en fazla 60 derecelik bir açıyla dalabilirken, stukada her şey otomatik olduğu için dimdik, 90 derece ile dalış yapabilirsiniz." demiş.



Şimdi stuka hakkındaki tüm bu wikibilgilerini bir kenara bırakıp konumuza yani yüksek hız stallunageri dönersek, gerçek uçaklarda bu tür dalışlardan çıkamamanın sebepleri sadece yüksek hız stallu değildi başka faktörler de vardır, hatta daha ön plandadır. En başta fizyolojik etkenler gelir, malum uçağı bir insan kullanıyor, G kuvvetlerinden etkileniyor, oksijensizlikten etkileniyor ve "hulk" a dönüşmediği sürece de sınırlı bir kas gücü var ve uçak tamamen kas gücüyle çalışıyor. 2. dünya savaşıboyunca pek çok avcı uçağı ya kaçarken ya da kovalarken dik açılı dalışlara girip bazen o dalışlardan hiç çıkamamış bazen de ucu ucuna, ağaçların tepesindeki dalları kanat hücum kenarlarına süs niyetine takacak kadar payla kurtulmuş. Bunda da çoğu zaman ana etken pilotun gücünün elevatörü yeterince çekmeye yetmemesinden kaynaklanmakta. Zira hız arttıkça kontrol yüzeyleri üzerindeki kuvvetler de artıyor, pilotun bu kuvvetleri kas gücüyle yenmesi gerekiyor. Dahası, uçak hızlandıkça "compressibility" denilen olay ortaya çıkıyor ve normalde, daha düşük hızlarda sıkışabilir olan hava belli hızlardan itibaren daha bir "sıvı" gibi davranarak sanki kontrol yüzeyleri vidayla sabitlenmiş gibisine çakılı kalmasına neden oluyor. Böyle bir durumda zaten pilot elevatörü milim bile oynatamadığı için yüksek hız stallu diye bir şey sözkonusu bile olamıyor. Alaman uçaklarının çoğunda tüm yatay stabbelli bir miktar hareket edebildiği için Alman pilotları bu gibi durumlarda elevatör çekerek değil ama tüm stabın açısını değiştirerek kurtarabildiklerini farketmişler. Savaş sırasında ve sonrasında Amerikalılar da bu yeni karşılaştıkları kavramı derinlemesine incelemeye almışlar, bilimsel olarak nedenini niçinini çözdükleri zaman görmüşler ki bunla baş etmenin yolu konvansiyonel stab+elevatör tarzı kontrol yüzeyleri yerine komple ve tek parça olarak hareket eden kontrol yüzeyleri kullanmak gerekiyor (Aynı alamanların uçaklarının stablarının trimlerinin değiştirilmesinin durumu kurtarması gibi). Bugün ses hızı ve üzerinde uçak uçakların kuyruk kontrol yüzeylerine baktığımızda tüm yüzeyin hareket ettiğini görüyoruz, bir gerekçe işte bu ...
Flettner tab aklıma geldi. Trim değil de direk elev kontrolü olarak kullanılanından.
 
Stuka pek de yakınen bilip tanıdığım bir uçak değil aslında. 1998 yılında 1 tane 1/24 ölçek maketini yapmışlığım dışında fazla haşır neşirliğim yok, amma velakin şimbi bu konu üzerine biraz daha detay bir araştırmaya girince ağzımın açık kaldığı bilgilere ulaştım.
Tevekkeli boşuna değilmiş bu uçağa olan hayranlığım:)
Aslında İspanya iç savaşındaki başarılarından sonra çok da etkili bir silah olamamış. Daha doğrusu etkisi giderek azalmış; zira hantal ve düz uçuşta yavaş kalan bir uçak. Ama asıl uzmanlığı olan "dalış" konusunda eşsiz... Junkers firmasının Ju-52, Ju-188 gibi daha önceki uçaklarında geliştirmeye başladığı karmaşık kanat yapısının mükemmel bir uygulaması... Kanatlarına bakar bakmaz anlaşılır zaten; özellikle flapları günümüz modern kanatlarında gördüğümüz yapıya benzer. Şaşırtıcı derecede yüksek teknoloji içeren bir uçaktır kendisi. Özellikle de konumuzun ana başlığı olan "aerodinamik" konularda...
Verdiğiniz bilgiler çok güzel oldu ve benim için özellikle "manidar:) Uçakların hepsi gönlümce çok güzel makineler; ama Ju-87 "Stuka" tartışmasız en sevdiğim!
:saygilar: