Tecrübeli modelci arkadaşların yarışmalara hazırlananlara karşı olan önyargıları

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Istanbuldaki depomu buraya taşıyıp yerleştirirken sakladığım eski bir gazete haberini buldum:

Bu RESMİ görmek için izniniz yok. Giriş yap veya üye ol


Yıl 2006, tam tarihi hatırlamıyorum, ama yarışma nisandaydı. Bu haberde bahsi geçen başarıyı sağlayan ekiple birlikte çalışmış olmak, bu başarıda bir tutam da olsa tuzum olduğunu bilmek bana her zaman gurur vermiştir. Bu ekibin AIAA tarafından düzenlenen DBF yarışmasında aldığı derece o zamana kadar herhangi bir Türk üniversitesinin aldığı en başarılı sonuçtu. Ama bu başarı öyle kolay kazanılmış bir şey değildi. Ekibin çekirdeği yanlış hatırlamıyorsam bu yarışmadan iki yıl öncesinde bir araya gelmişti (ATA-5 takımı). Ben de o zamanlar İTÜ'de yükseği bitirip doktorama başlamıştım. Aslen uçak-uzay fakültesiyle alakam yoktu ama tabi modelcilik ilgisi ve kampüs içinde model uçak uçurma sayesinde bir şekilde ekiple de tanışma fırsatım olmuştu. ATA-5 pek de başarılı bir tasarım ve üretim olmadı. Ama o başarısızlık sayesinde ekip çok şey öğrendi. Bir sonraki seneki tasarım olan ATA-6 konvansiyonel balsa-kontraplak imalat bir uçaktı, benim modelcilik tecrübem de bu tür inşaatları kapsadığından ekiple birlikte çalıştım, inşaat teknikleri malzeme üzellikleri gibi yardımcı olabildiğim konularda bilgi paylaştım. ATA-6 ile birlikte epey kaynaşmış oldum çocuklarla! ATA-6 daha başarılı bir sonuç elde etti, ama hala eksik çoktu, hatalardan gereken dersler alındı, bir sonraki seneye aktarıldı. Bir sonraki sene de, ATA-7 takımıyla birlikte işte yukardaki gazetedeki sonuç geldi.

Bu başarıda genç arkadaşların sayısız uykusuz gecesi var.
Kütüphanelerde, ders kitaplarında araştırılıp uygulamaya konulmuş kim bilir kaç yüz saatlik emek, hesap kitap var.
Hesaplanamayan, veya hesaplamayı bilmediğimiz şeyler için kafa patlatıp deney düzenekleri kurup bilmem kaç tekrarlı testler, mukavemet analizleri, kayıtlar incelemeler var...
Binlerce saatlik atolye çalışmaları, üretim denemeleri var.
Yüzlerce saatlik uçuş testleri, hezimetler, kaza kırım sonrası apar topar atolyede tamiratlara, hatta bazen tüm uçağı en baştan yapmak ve bir sonraki teste veya yarışmaya yetiştirmek için hayatın geri kalan yerlerinden çalınıp atölyeye aktarılmış saatler, geceler var.

Tekrar edeyim, bu ekibe destek olmaktan çok büyük gurur duydum, ama daha önemlisi birlikte çalışmış olmaktan her daim keyif aldım. Bu keyfin en önemli sebebi de arkadaşların hepsindeki öğrenme hevesi, açlığını görmekti.

2014/2015 yılında TYU yarışması için HHO öğrencileriyle de birlikte çalıştım, birlikte o zamnalarki atölyem olan İTF de çok keyifli kompozit çalışmalar yaptım, çocuklar yine ilgili, öğrenme isteği olan, çalışmaktan emek harcamaktan kaçınmayan arkadaşlardı. Hatta 2015 yılında yurtdışına taşınma sırasında atölyeyi kapatıp depoya kaldırırken kompozit üretim ile ilgili pek çok alet edevatımı da HHO'nun atölyesine bağışladım ki çalışmaya üretmeye devam edebilsinler benden öğrendiklerinin üzerine kendi tecrübelerini de ekleyip yeni şeyler geliştirip alt sınıflara aktarsınlar...

Yurtdışına taşındığımdan beri malesef bu tür faliyetlere katılamadım, ama sosyal medyadaki paylaşımlarım üzerinden bana ulaşıp aklı başında sorular soran arkadaşlara da vaktim olduğu sürece yardım etmeye bilgi paylaşmaya çalıştım.

Uzun lafın kısası, ben kendi adıma bu yarışmalara da, yarışmalara katılan, hazırlanan arkadaşlara karşı da herhangi bir ön yargım olmadığını söyleyebilirim.

Benim ön (ve son) yargım çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden kolay yarışmanın yollarını arayanlara...
 
Istanbuldaki depomu buraya taşıyıp yerleştirirken sakladığım eski bir gazete haberini buldum:

Bu RESMİ görmek için izniniz yok. Giriş yap veya üye ol


Yıl 2006, tam tarihi hatırlamıyorum, ama yarışma nisandaydı. Bu haberde bahsi geçen başarıyı sağlayan ekiple birlikte çalışmış olmak, bu başarıda bir tutam da olsa tuzum olduğunu bilmek bana her zaman gurur vermiştir. Bu ekibin AIAA tarafından düzenlenen DBF yarışmasında aldığı derece o zamana kadar herhangi bir Türk üniversitesinin aldığı en başarılı sonuçtu. Ama bu başarı öyle kolay kazanılmış bir şey değildi. Ekibin çekirdeği yanlış hatırlamıyorsam bu yarışmadan iki yıl öncesinde bir araya gelmişti (ATA-5 takımı). Ben de o zamanlar İTÜ'de yükseği bitirip doktorama başlamıştım. Aslen uçak-uzay fakültesiyle alakam yoktu ama tabi modelcilik ilgisi ve kampüs içinde model uçak uçurma sayesinde bir şekilde ekiple de tanışma fırsatım olmuştu. ATA-5 pek de başarılı bir tasarım ve üretim olmadı. Ama o başarısızlık sayesinde ekip çok şey öğrendi. Bir sonraki seneki tasarım olan ATA-6 konvansiyonel balsa-kontraplak imalat bir uçaktı, benim modelcilik tecrübem de bu tür inşaatları kapsadığından ekiple birlikte çalıştım, inşaat teknikleri malzeme üzellikleri gibi yardımcı olabildiğim konularda bilgi paylaştım. ATA-6 ile birlikte epey kaynaşmış oldum çocuklarla! ATA-6 daha başarılı bir sonuç elde etti, ama hala eksik çoktu, hatalardan gereken dersler alındı, bir sonraki seneye aktarıldı. Bir sonraki sene de, ATA-7 takımıyla birlikte işte yukardaki gazetedeki sonuç geldi.

Bu başarıda genç arkadaşların sayısız uykusuz gecesi var.
Kütüphanelerde, ders kitaplarında araştırılıp uygulamaya konulmuş kim bilir kaç yüz saatlik emek, hesap kitap var.
Hesaplanamayan, veya hesaplamayı bilmediğimiz şeyler için kafa patlatıp deney düzenekleri kurup bilmem kaç tekrarlı testler, mukavemet analizleri, kayıtlar incelemeler var...
Binlerce saatlik atolye çalışmaları, üretim denemeleri var.
Yüzlerce saatlik uçuş testleri, hezimetler, kaza kırım sonrası apar topar atolyede tamiratlara, hatta bazen tüm uçağı en baştan yapmak ve bir sonraki teste veya yarışmaya yetiştirmek için hayatın geri kalan yerlerinden çalınıp atölyeye aktarılmış saatler, geceler var.

Tekrar edeyim, bu ekibe destek olmaktan çok büyük gurur duydum, ama daha önemlisi birlikte çalışmış olmaktan her daim keyif aldım. Bu keyfin en önemli sebebi de arkadaşların hepsindeki öğrenme hevesi, açlığını görmekti.

2014/2015 yılında TYU yarışması için HHO öğrencileriyle de birlikte çalıştım, birlikte o zamnalarki atölyem olan İTF de çok keyifli kompozit çalışmalar yaptım, çocuklar yine ilgili, öğrenme isteği olan, çalışmaktan emek harcamaktan kaçınmayan arkadaşlardı. Hatta 2015 yılında yurtdışına taşınma sırasında atölyeyi kapatıp depoya kaldırırken kompozit üretim ile ilgili pek çok alet edevatımı da HHO'nun atölyesine bağışladım ki çalışmaya üretmeye devam edebilsinler benden öğrendiklerinin üzerine kendi tecrübelerini de ekleyip yeni şeyler geliştirip alt sınıflara aktarsınlar...

Yurtdışına taşındığımdan beri malesef bu tür faliyetlere katılamadım, ama sosyal medyadaki paylaşımlarım üzerinden bana ulaşıp aklı başında sorular soran arkadaşlara da vaktim olduğu sürece yardım etmeye bilgi paylaşmaya çalıştım.

Uzun lafın kısası, ben kendi adıma bu yarışmalara da, yarışmalara katılan, hazırlanan arkadaşlara karşı da herhangi bir ön yargım olmadığını söyleyebilirim.

Benim ön (ve son) yargım çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden kolay yarışmanın yollarını arayanlara...
Biraz konuyla alakasız olacak ama;
Evren bey gazeteye baktım da görev tanımı kargo diyor ancak model alttan kanatlı, yarışmaları bilmediğimden soruyorum yarışmadaki hedef neydi uçak bu gövde yapısında tasarlandı ?

Sizin adınıza bu başarının bir parçası olduğunuz için sevindim, ülkem adına geriye gittiğimiz için de ayrıca üzüldüm.

Selamlar saygılar
 
Biraz konuyla alakasız olacak ama;
Evren bey gazeteye baktım da görev tanımı kargo diyor ancak model alttan kanatlı, yarışmaları bilmediğimden soruyorum yarışmadaki hedef neydi uçak bu gövde yapısında tasarlandı ?

Sizin adınıza bu başarının bir parçası olduğunuz için sevindim, ülkem adına geriye gittiğimiz için de ayrıca üzüldüm.

Selamlar saygılar

Teşekkürler.

Kurallar şurada:


Sonuç raporu da:


Basitçe üç değişik kargoyu taşıyabilecek bir uçak tasarlayıp imal etmek gerekiyordu. Tabii ki olabilecek en hafif imalat da en yüksek RAC puanını getirdiği için önemliydi. Bizim ekibin uçağı yarışmadaki en hafif üçüncü uçaktı, ilk iki uçak da zaten birinci ve ikinci sırayı alan OSU takımlarının tasarımlarıydı. Sonuçlar dökümanında bu iki uçağın da fotoğrafları var, tasarımların ne kadar benzer olduğunu görebilirsiniz.

Uçak kompozit gövde ve balsa inşaat kanatlar ve yatay kuyruk olarak tasarlanıp üretilmişti.
 
  • Beğen
Tepkiler: Mehmet Kucuksari
4-Berat ve gibileri :laugh:

Berat kardeşim ağır bir trol müsün yoksa ciddi ! misin bir türlü anlayamadım.. Küçük iğne ne durumda :lol::lollol:
Küçük iğne vahim durumda.🤣 Biz ne anlarız iğne ayarı falan rodaj zaten hurafe,dış güçlerin uydurması.Bir de küfür etmiş boşver herkes kendine yakışanı yapar.Gerçekten bir şeyler öğrenmek isteyenleri tenzih ederim onun haricinde bu mentalitede olanlara dönüp mesaj bile yazmayacağım bundan sonra.Berat kardeşimin dediği gibi DEĞMEZ.
 
Bizim "felsefe" dediğimiz şey Yunanca'da "philo" (bilgelik, bilgi) ve "sophia" (sevgi, aşk, tutku) sözcüklerinin bir araya gelmesi ile oluşan "philosophia" yani "filozofi"'dir. Kısaca "bilgelik aşkı" olarak tanımlanır.
Ülkemizde ne yazık ki bilmek ayıp haline getirildiği, senelerin deneyimine sahip insanlara "monşer" denilmeye başlandığı için yeni nesilde "bilgelik aşkı" yerine "philophobia" yani "bilme korkusu" ortaya çıktı. Yine üzülerek söylemeliyim ki "cehalet" bir "insan hakkı" olarak ortaya konulmaya başlandı. Halbuki bilinçli cehalet bir kişinin varoluşuna olan borcunu ödememesi demektir ve bir insanlık suçudur!
Bilmekten ve öğrenmekten korkan kişilerin günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmelerinin tek yolu da "vur kaç" yöntemiyle bir yerlerden bilgi kırıntısı kapmak oldu doğal olarak.
Cehaletin en önemli özelliklerinden birisi, kendi bilmediği bir şeyin zaten kesinlikle bilinmiyor olduğunu sanmasıdır. Çünkü günümüz cahili cehaletini de bilmez. O nedenle de karşınıza abuk sabuk iddia ve sorularla gelir.
Örneğin...
"Acaba apartmanın 10.katından atlarsam ne olur" der size. Siz de "aman haa, ölür ya da sakat kalırsın" dersiniz. Alacağınız yanıt şudur: "Nereden biliyorsun, denedin mi?"
Örnek tabii ki abartılı ama konunun özünü ortaya koyması açısından bence fena değil.
Tanrı hepimizi filofobiklerin şerrinden korusun!
 
4-Berat ve gibileri :laugh:

Berat kardeşim ağır bir trol müsün yoksa ciddi ! misin bir türlü anlayamadım.. Küçük iğne ne durumda :lol::lollol:
Fabrika ayarında duruyor. Bir araziye gidince ayarlayacam. Isıtma işini es geçiyodum bu sefer ısıtarak ayarlamalar yapacam.
Küçük iğne vahim durumda.🤣 Biz ne anlarız iğne ayarı falan rodaj zaten hurafe,dış güçlerin uydurması.Bir de küfür etmiş boşver herkes kendine yakışanı yapar.Gerçekten bir şeyler öğrenmek isteyenleri tenzih ederim onun haricinde bu mentalitede olanlara dönüp mesaj bile yazmayacağım bundan sonra.Berat kardeşimin dediği gibi DEĞMEZ.
OS 55’in kadar vahim değil.
Bizim "felsefe" dediğimiz şey Yunanca'da "philo" (bilgelik, bilgi) ve "sophia" (sevgi, aşk, tutku) sözcüklerinin bir araya gelmesi ile oluşan "philosophia" yani "filozofi"'dir. Kısaca "bilgelik aşkı" olarak tanımlanır.
Ülkemizde ne yazık ki bilmek ayıp haline getirildiği, senelerin deneyimine sahip insanlara "monşer" denilmeye başlandığı için yeni nesilde "bilgelik aşkı" yerine "philophobia" yani "bilme korkusu" ortaya çıktı. Yine üzülerek söylemeliyim ki "cehalet" bir "insan hakkı" olarak ortaya konulmaya başlandı. Halbuki bilinçli cehalet bir kişinin varoluşuna olan borcunu ödememesi demektir ve bir insanlık suçudur!
Bilmekten ve öğrenmekten korkan kişilerin günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmelerinin tek yolu da "vur kaç" yöntemiyle bir yerlerden bilgi kırıntısı kapmak oldu doğal olarak.
Cehaletin en önemli özelliklerinden birisi, kendi bilmediği bir şeyin zaten kesinlikle bilinmiyor olduğunu sanmasıdır. Çünkü günümüz cahili cehaletini de bilmez. O nedenle de karşınıza abuk sabuk iddia ve sorularla gelir.
Örneğin...
"Acaba apartmanın 10.katından atlarsam ne olur" der size. Siz de "aman haa, ölür ya da sakat kalırsın" dersiniz. Alacağınız yanıt şudur: "Nereden biliyorsun, denedin mi?"
Örnek tabii ki abartılı ama konunun özünü ortaya koyması açısından bence fena değil.
Tanrı hepimizi filofobiklerin şerrinden korusun!
Ne cahilliğim kalmış, ne korkaklığım üstüne neslim de dahil edilmiş. Ahan da size sizin neslinizi takdim edeyim:
Bu VIDEOYU görmek için izniniz yok. Giriş yap veya üye ol
Kendisi bilgelik sevdalısı. Tek derdi her soruya cevap verebilmek. Bundan dolayı bilgileri yüzeyselmiş, derinmiş dikkat etmiyor bile. Bilgeliğini biraz deşeyim deseniz o tüm egosuna yaslanan bilgeliği bir anda size öfkeyle kusmaya başlar. Allahh, Allah varsa bizi bu Abdurrahman Çelebilerin gazabından korusun inşallah!
 
Ahan da size sizin neslinizi takdim edeyim:
Berat, takdim ettiğin hoca Jeoloji konusunda yayınları olan bir bilim insanı. Bilgelik sevdalısı demişsin ya, aynen öyle. Bundan gurur duyulur, utanılacak şey cehalettir. Videoyu da izledim...Hatalı bir şey yok... Hani sen aileronla rudderı ters verip uçak döndürmeye çalışıyorsun ya ! Ne yapıcan bilgeliği falan...

Boşver, salla bir küfür...

Bu arada hazır hocalardan konu açmışken, haberin olsun sana vakit ayırıp yazan Sümer ağabeyin de aynı şekilde bir bilim insanı. Google'a falan lütfedip adını falan yazarsan karşına gelir yayınları...

Yemişim bilim insanını ya, salla bir küfür gitsin...

Hani o neslini beğenmediğin Sümer abin var ya, binlerce hekimin bu memlekete kazandırılmasında pay sahibi, bir de üstüne zorlu birçok tümörü/kanserli hücreyi de insanın olmayacak yerlerinden (dübüründen mesela) temizleyebilme yeteneğine falan sahip.

Tümör mümör, yuvarla ordan dolusuna bir küfür...

Ha bir de bunca işin arasında senin gibi bi nitro motor ateşlemesiyle haftalarca uğraşmış şaşkın ve küfürbaz gençlere de vakit ayırıp efendilikle birşeyler yazıyor... Acaba bir faydam olur mu, yazdığım gence olmaz da acaba okuyana olur mu diye...

Fasa fiso bunlar, salla bir okkalı küfür...

Üstüne üstlük, piyasada elektronikçiyim var diye gezen, senin neslinden olan arkadaşlarının büyük bir kısmını da bir tarafında sallar elektronik konusunda...En son hatırladığım jet motoruna ECU üretip çalıştırmıştı boş vaktinde... Gerçi uğraşma şimdi onu da forumda aramakla falan...

Salla bi küfür gitsin...

Peki senin olayın ne ? Böyle herkese sallama cesaretin nereden geliyor ?

Klavyeden küfür sallamak kolay geliyor anlaşılan. Hemşehri sayılırız, denk geliriz bir yerlerde. Ama şimdiden sana bir ağabey nasihati: Forum gibi topluluklarda yorumlarının ve yazdıklarının seviyesine çok dikkat et ! Hele küfür falan, sakın ha ! Yüz yüze geldiğinde yaptıklarından yaptıklarından utanırsın... Herkes aynı hoşgörü seviyesinde de olmayabilir... Sen efendilik et, buradakiler de ağabeyin olarak kalsınlar, olur mu güzel kardeşim !
 
Benim kimseye salladığım yok. Saldırana saldırırım. Birincide saldırmam, ikincide saldırmam ama üçüncüde saldırırım.

İçeri girip çıkmışlığım çok merak etme ben çok nasihat aldım. Hepsi boş tabi. Aynen öyle herkes aynı hoşgörü seviyesinde olmayabilir. Hele ki birinin aile değerlerine kadar hakaret etmek! Ben babam ve kardeşim için elli tane kurşun yedim, iki tane adam devirdim. Aileme cahil demek yok! Denk gelmek? Elbet denk geliriz ama ama çok dikkat et bu sıralarda sicil fena, geleceğim yok aman ha...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...